Çocuklar için okuma zamanı: 17 dk
Bir zamanlar genç bir avcı ormana avlanmaya gitti; neşesi yerindeydi, hem yürüyor hem şarkı söylüyordu. Derken karşısına çirkin bir anacık dikilerek, „Merhaba avcı, bakıyorum keyfin yerinde“ dedi. „Bense açlıktan ve susuzluktan ölüyorum; bana biraz para versene!“
Avcı zavallı kadına acıyarak elini cebine attı ve biraz para verdi. Sonra yoluna devam etmek isterken kadın onu durdurarak şöyle dedi: „Dinle avcı, bak sana ne diyeceğim. Çok iyi kalpli olduğun için sana bir şey hediye edeceğim. Sen şimdi buradan yoluna devam et; bir süre sonra karşına bir ağaç çıkacak. Orada tünemiş ve pençeleriyle bir pelerini didiklemekte olan dokuz tane kuş göreceksin. Tüfeğini omuzlayarak onlara bir kez ateş et! Pelerin yere düşecek, bu arada senin vurduğun bir kuş da ölü olarak yere düşecek. O pelerini al! O bir istek pelerinidir. Onu omuzlarına attın mı, hangi yerde olmak istiyorsan anında o yerde olursun. Ölü kuşun yüreğini çıkar ve yut! O zaman sabah her kalkışında yastığının altında bir avuç altın bulacaksın.“
Avcı bilge kadına teşekkür etti ve güzel şeyler anlattı, keşke gerçek olsa diye aklından geçirdi. Ancak yüz adım kadar ilerlediğinde kuş cıvıltıları ve bağırışları duyunca kafasını kaldırıp baktı. Bir ağaçta dokuz tane kuş gagaları ve ayaklarıyla bir pelerini çekiştirip duruyor, her biri onu kendine mal etmek istiyordu. „Vay canına, aynen yaşlı kadının söylediği gibi“ diye söylenen avcı, silahını omuzladığı gibi aralarına bir el ateş etti. Kuşlar uçuşarak havalandı ve dehşet çığlıkları atarak kaçıştılar. İçlerinden biri ölü olarak yere düştü, tabii pelerin de. Avcı yaşlı kadının söylediği gibi yaptı. Kuşun yüreğini yuttu, pelerini de yanına alarak eve döndü. Ertesi sabah uyandığında başına gelenleri düşündü ve bunun gerçek olup olmadığına emin olmak için yastığının altına baktı, bir avuç altın gözlerini kamaştırdı. Ertesi sabah bir avuç daha buldu ve bu hep böyle devam etti; her kalkışında bir avuç altın buluyordu. Onları biriktirdi, hepsi bir yığın altın oldu. „Evde kaldığım sürece bu kadar altınım olmuş, neye yarar ki? Artık dışarı çıkmak ve bütün dünyayı gezmek istiyorum“ diye söylendi. Ailesiyle vedalaştıktan sonra avcı zembilini sırtladı, tüfeğini de boynuna asarak yola çıktı. Bir gün balta girmemiş bir ormana daldı, tüm ormanı dolaştıktan sonra oradan çıkarken önüne çıkan ovada çok görkemli bir saray gördü. Bir penceresinde yaşlı bir kadınla şahane güzellikte bir genç kız oturmuş dışarı bakıyordu. Yaşlı kadın aslında bir büyücüydü, kıza:
„Ormandan biri çıkageldi, üstünde harika bir hazine taşıyor, onu kendine aşık etmelisin tatlım. O şey ona değil bize daha çok yakışır. Üzerinde taşıdığı o şey bir kuş yüreği, bu yüzden her sabah yastığının altında bir avuç altın buluyor“ dedi ve sonra kıza neler yapması gerektiğini bir bir anlattı. Sonunda da gözlerinden şimşek çakarak, „Sözümü dinlemezsen mutsuz olursun“ diye tehdit etti. Avcı yaklaştığında genç kızı fark etti ve „Çok uzaktan geliyorum, onun için biraz dinlenip şu güzel sarayı görmek istiyorum. Param çok“ dedi. Aslında kızı çok beğenmişti. Saraya girdi; güzel ve nazik karşılandı. Çok geçmedi ki, genç kıza vuruldu; artık ondan başka bir şey düşünmüyor, gözlerini ondan hiç ayırmıyor ve kız ne dese hemen yerine getiriyordu. Neyse, cadı karı, „Şu kuş yüreğini ele geçirmeliyiz, kaybolduğunu fark bile etmeyecek“ dedi. Bir şurup hazırladılar; ısıtıp bir bardağa koydular. Kız bunu oğlana verecekti. Nitekim genç kız, „Hadi şekerim, benim şerefime iç“ dedi. Avcı bardağı alarak bir yudum içti ve içer içmez kuşun yüreğini söküp çıkardı. Kız o yüreği gizlice aldı ve cadı karının eline geçmeden kendisi yuttu. O günden sonra oğlan yastığının altında altın bulamadı, çünkü o altın artık kızın yastığının altından çıkıyordu; cadı karı da her sabah gidip o altını alıyordu. Ama avcı kıza öylesine âşık olmuştu ki, artık ondan başka kimseyi düşünmüyor ve vaktini hep kızla geçiriyordu. Bir gün cadı karı şöyle konuştu: „Kuş yüreği bizde, ama pelerini de ele geçirmeliyiz.“
Kız, „Bunu ona bırakalım, ne de olsa tüm servetini kaybetti“ dedi. Cadı karı çok kızdı. „Bu pelerin harika bir şey, dünyada bunun gibisine zor rastlanır, o benim olmalı!“ Ve kıza nasıl davranacağını öğrettikten sonra sözünü dinlemediği takdirde fena yapacağını söyledi. Cadı karının bu tehdidi üzerine kız pencere önüne oturarak uzaklara bakmaya başladı; sanki çok üzgünmüş gibi davranıyordu. Avcı:
„Neden öyle üzgün üzgün bakıyorsun?“ diye sordu. „Ah, tatlım“ diye cevap verdi kız, „Ta karşıda bir granit dağı gözüküyor ya, orada çok güzel mücevherler çıkıyormuş. Onlar benim olsun isterdim, hep aklıma takılıyor; bu yüzden çok üzgünüm. Onları kim alıp bana getirecek ki! Oraya ancak kuşlar uçarak varabilir. Bir insanın yapacağı iş değil bu!“
„Üzülme artık. Seni sıkıntıdan kurtaracağım ben“ diyen avcı, kızı pelerininin altına aldıktan sonra granit dağında olmayı istedi. Aynı anda ikisi de kendilerini granit dağında buldular. Her yandaki kıymetli taşlar ve kayalar ikisinin de gözlerini kamaştırdı. Sevinçten uçuyorlardı, en güzel ve en pahalı mücevherleri topladılar. Ama cadı karı uzaktan büyü yapmıştı. Oğlanın gözkapakları kurşun gibi ağırlaşıverdi. Kıza, „Biraz oturup dinlenelim, ben çok yoruldum, artık ayaklarım tutmuyor“ dedi. Oturdular; oğlan başını kızın dizine dayayarak uyudu. O uyur uyumaz kız pelerini onun omuzlarından çekip alarak kendi kuşandı. Tüm mücevherleri ve granitleri toplayıp evinin yolunu tuttu. Avcı uykusunu alıp da ayağa kalktığında, sevgilisi tarafından aldatıldığını, sarp ve ıssız kayalıklarda tek başına bırakıldığını anladı. „Bu kadar nankörlük dünyada görülmemiştir“ diye söylenerek üzgün ve kalbi kırgın oturup kaldı; ne yapacağını bilemiyordu. Ama bu dağda vahşi ve korkunç devler oturuyordu. Nitekim çok geçmeden avcı onların yaklaştığını görünce derin bir uykuya dalmış gibi yaptı. Uç dev gelmişti. Birincisi:
„Kim bu yerde kıvrılıp yatan solucan?“ dedi. ikinci dev:
„Ez onu, ölsün!“ diye karşılık verdi. Üçüncüsüyse onu aşağılayarak:
„Ezmeye değmez! Bırakalım yaşasın, ama burada kalamaz. En iyisi dağın tepesine götürürüz, bulutlar da alıp götürür onu“ dedi. Böyle konuşarak oradan ayrıldılar. Ama avcı konuşulanları duymuştu; devler gider gitmez ayağa kalkarak dağın ta tepesine tırmandı. Bir süre orada oturdu; derken bir bulut gelerek onu sarmaladı ve taşıyarak oradan alıp götürdü; bir süre gökyüzünden aşağıları seyrettikten sonra yavaşça alçaldı ve avcıyla birlikte yabani otların bürüdüğü koca bir bahçe duvarının üzerine indi, daha sonra da oğlanı bir bostan tarlasına usulca bıraktı. Avcı etrafına bakarak söylendi:
„Biraz yiyecek bir şeyler bulsam, karnım öyle aç ki! Yoksa bundan sonra yola çıkmam çok güç olacak. Burada ne elma var, ne de armut; hiçbir meyve yok, nereye baksan yabani ot!“
Sonra „Bu otlardan salata yapayım bari, lezzetli olmasa da beni canlandırır“ diye düşündü. Bir büyük salata seçip yedi, ama ilk lokmalar boğazından geçer geçmez kendisini tamamen değişmiş hissetti. O anda dört bacaklı oluverdi, kafası büyüdü ve kulakları uzayıverdi. Bir eşeğe dönüştüğünü görünce dehşet içinde kaldı. Yine de karnı çok acıktığından ve de ağzındaki salata bu kez kendisine çok lezzetli geldiğinden büyük bir iştahla yemeye koyuldu. Sonunda başka bir salata buldu, ama onu yer yemez yine değişime uğradığını hissetti; tekrar insan olmuştu. Derken yorgunluğunu çıkarmak üzere uykuya daldı. Ertesi sabah uyandığında bir iyi bir de kötü salata kopardıktan sonra, birisi bana yardım edecek, öteki de nankörleri cezalandıracak diye aklından geçirdi. Sonra salataları zembiline attı, duvarı tırmanıp aştıktan sonra oradan ayrılarak sevgilisinin sarayını aramak üzere yola çıktı. Birkaç gün avare dolaştıktan sonra şans eseri olarak sarayı yeniden buldu. Hemen suratını kahverengiye boyadı; öyle ki, annesi bile tanıyamazdı. Bu şekilde saraya girerek yatacak bir yer rica etti. „Yorgunluktan ölüyorum! Artık yürüyemeyeceğim“ dedi. Cadı karı, „Hey, sen kimsin? Ne iş yaparsın?“ diye sordu. „Ben kral tarafından, güneş altında yetişen o leziz salataları aramak için gönderildim. Onları bulduğum için de çok mutluyum, hep yanımda taşıyorum, ama güneş yüzünden körpe salatalarım bozulmaya başladı. Bilmiyorum, daha fazla dayanabilecekler mi?“
Leziz salata lafını duyan cadı karı dayanamadı:
„Bırak da o güzel salatanın bir tadına bakayım“ dedi. „Neden olmasın? Yanımda iki tane var, birini sana vereyim“ diyerek çıkınını açtı ve kötü salatayı ona uzattı. Cadı karının aklına kötü bir şey gelmedi; salatayı görünce ağzı sulandı, hemen mutfağa giderek yemeği kendisi hazırladı. Daha sofra kurulmadan salatadan birkaç yaprak alarak ağzına attı. Tam yutmuştu ki, insan kılığını kaybederek bir dişi eşeğe dönüştü ve avluya koştu. Bu sırada hizmetçi kız mutfağa geldi, yemeği alıp taşıdı, ama bu arada eski alışkanlığını bırakamayarak salatadan biraz tattı. Salata gücünü hemen gösterdi ve kız bir dişi eşeğe dönüştü; salata tabağı yere düştü. O sırada güzel kızlar arasında oyalanan kralın elçisi, salata tabağının hâlâ servis edilmediğini görünce ve de karnı iyice acıktığı için, „Nerde kaldı şu salata, anlamadım gitti!“ diye söylendi. Bu arada avcı, salata, etkisini göstermiş olmalı; gidip mutfağa bir bakayım diye düşündü. Ve oraya giderken avluda iki tane dişi eşeğin dolaşmakta olduğunu gördü; salata tepsisiyse yerdeydi. „Tamam, ikisi de layığını buldu işte“ diye mırıldanarak artık kalan salata yapraklarını yerden topladı, bir tabağa koyarak sevgilisine getirdi. „Daha fazla beklemeyesin diye sana bu nefis yemeği kendim getirdim“ dedi. Kız onu yiyince aynen ötekiler gibi eşek oluverdi ve avluya koştu. Avcı yüzünü iyice yıkadıktan, yani ötekiler tarafından tanınacak bir hale geldikten sonra avluya çıktı. „Şimdi nankörlüğünüzün cezasını çektiniz işte!“ diyerek her üçünün de boyunlarına birer ip geçirerek değirmene varıncaya kadar yürüttü. Değirmene gelince evin penceresini tıkırdattı; değirmenci başını dışarı çıkararak gelenin kim olduğunu sordu. Avcı, „Yanımda üç tane huysuz hayvan var, onlara daha fazla bakamayacağım“ diye cevap verdi. „Onlar sizin olsun, alın, besleyin, karşılığında da – daha önce söylediğim gibi – ne para istiyorsanız vereyim.“
„Neden olmasın?“ dedi değirmenci. „Ama onlara nasıl davranacağım?“
Avcı, „Bu eşeklerden en yaşlısı bir cadı karıdır; onu günde üç kez döveceksin, sadece bir öğün yem vereceksin; ortancasını -ki hizmetçi kızdır o- bir kere dövüp üç öğün vereceksin; en gencin hiç dövme, sadece üç öğün yem ver!“ dedi. Ne de olsa o kızın dayak yemesine gönlü razı olmamıştı. Daha sonra saraya döndü ve ihtiyacı olan şeylerin hepsini buldu. Birkaç gün sonra değirmenci çıkarak tekmil verdi. Günde üç kez dayak attığı ve bir öğün yem verdiği eşek ölmüştü. „Öbür ikisine gelince“ diye devam etti, „Onlar ölmedi, günde üç kez besleniyorlar, ama o kadar üzgünler ki, bu böyle devam edemez.“
Avcı onlara acıdı, öfkesini yendi ve değirmenciden onları yine saraya getirmesini istedi. Daha sonra saraya geldiklerinde avcı onlara iyi salatadan yedirdi; ikisi de yine insan oluverdi. Güzel kız onun ayaklarına kapanarak, „Ah, sevgilim, beni affet! Ben ettim sen eyleme; tüm bunlara beni annem zorladı ve ben her şeyi istemeyerek yaptım. Senin pelerinin benim dolabımda asılı duruyor; kuş yüreği için de şurup içmeye hazırım“ dedi. Oğlan olanları unutmuştu. „Hepsi sende kalsın, ben sadece seninle evlenmek istiyorum“ dedi. Ve düğün yapıldı, ölünceye kadar mutlu yaşadılar.

Arka plan
Yorumlar
Dilbilim
„Yabani Ot“ hikayesi, Grimm Kardeşler’in derlediği halk masallarından biridir. Bu hikaye, genç bir avcının büyülü bir pelerin ve kuş yüreği sayesinde karşılaştığı olağanüstü olayları anlatır. Avcı, yaşlı ve fakir bir kadına yardım ettikten sonra olağanüstü güçlere sahip iki nesne kazanır: bir istek pelerini ve her sabah yastığının altında altın bulanmasına sebep olan bir kuş yüreği.
Hikaye ilerledikçe, bir büyücü ve onun güzel kızı avcının sahip olduğu bu nesnelerin peşine düşer. Büyücü, kızı avcıyı baştan çıkarması ve kandırması için yönlendirir. Kız, avcıya aşıkmış gibi davranarak kuş yüreğini ondan almayı başarır. Ancak avcı pelerinin ve kuş yüreği olmadan da kıza olan aşkından vazgeçmez. Hikaye, avcının kızı ve büyücüyü zekice alt etmesiyle devam eder.
Hikayedeki önemli unsurlardan biri, avcının sadakati ve sevgisinin tüm mal varlığından daha değerli görülmesidir. Avcı, kendisine ihanet edilmesine rağmen sevdiğini affeder ve onunla mutlu bir hayat sürer. Masal, dostluğun, sevginin ve iyiliğin önemini vurgular ve bu tür değerlerin maddi zenginliklerden daha üstün olduğuna dikkat çeker. Ayrıca, iyi bir kalbe sahip olmanın ve yardımsever olmanın beklenmedik ödüller getirebileceğini anlatır.
Grimm Kardeşler’in „Yabani Ot“ masalı, pek çok masalda olduğu gibi ahlak ve ders içeren unsurlar taşıyor. Bir masalın farklı yorumları, kültürler, dönemler ve perspektifler arasında değişiklik gösterebilir.
Ahlaki Yorum: Masal, iyilik ve yardımseverlik temasını işler. Avcı, ilk başta yaşlı kadına yardım ederek ödüllendirilir. Ancak, iyi niyetli davranışlarının karşısında nankörlük ve ihanetle karşılaştığında adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışır. Bu da, iyi kalplilerin nihayetinde kazanacağı mesajını verir.
Feminizm ve Toplumsal Cinsiyet Yorumları: Masaldaki kadın karakterler—genç kız ve cadı—eril bakış açısıyla pasif ya da manipülatif görülebilir. Feminist yorumlamada, genç kızın eylemleri çevresindeki güçlü erkekler ve kötü niyetli kadınlar tarafından şekillendirilir. Özgür iradesi sorgulanabilir, bu da okuyucuyu kadınların toplumdaki yeri üzerine düşünmeye teşvik edebilir.
Psikolojik Yorum: Masal, bilinçaltındaki arzular ve iç çatışmaları temsil edebilir. Örneğin, avcının kuş yüreğini yutması, bilinçaltı zenginlik ve güç arzularının somut bir sembolü olarak görülebilir. Eşeğe dönüşme ve geri insan olma süreçleri, bireyin kimlik ve öz değer algısındaki dönüşümleri sembolize edebilir.
Mitolojik ve Sembolik Yorum: Masaldaki unsurlar—örneğin, kuşlar, istek pelerini, ve sihirli salatalar—çeşitli mitolojik sembollerle ilişkilendirilebilir. İstek pelerini, kişinin arzuladığı yere kolayca ulaşabilmesini sağlar; bu, insanın sınırsız imkânlara ulaşma arzusunu temsil eder.
Toplumsal Yorum: Masal, toplumsal sınıf farklarına ve servetin dağılımına da dikkat çekebilir. Avcı, serveti bulduktan sonra gezip özgür bir hayat sürmek istese de, karşılaştığı zorluklar onun servet ve mutluluk arasındaki dengeyi kurması gerektiğini anlatır. Ayrıca bu, zenginlik peşinde koşmanın getirdiği tehlikelere dair bir uyarı niteliğinde olabilir.
Bu farklı yorumlar, masalı çeşitli bakış açılarından değerlendirerek farklı çıkarımlar yapabilmemize olanak sağlar.
„Yabani Ot“ masalının dilbilimsel analizine dair detaylara göz atalım.
Dil ve Üslup
Dil Bilgisi ve Yapı: Dil oldukça akıcı ve betimleyici. Masal dili kullanılarak olaylar basit ve anlaşılır bir şekilde aktarılmış. Bütünce geçmiş zaman kipinde yazılmış olup, anlatıcı üçüncü tekil şahıs olarak olayları dışarıdan gözlemleyip aktarıyor.
Söz Dizimi: Cümle yapıları genellikle kısa ve öğretici. Bu, masalın anlaşılabilirliğini artırıyor. Bazı yerlerde daha uzun ve betimleyici cümleler kullanılarak atmosfer yaratılıyor.
Kelimeler ve Söz Varlığı: Arkaik kelimeler ve yapılar kullanılmamış, dil günümüze uygun ve anlaşılır. „Cadı karı“, „tünemiş“ gibi kelimeler geleneksel masal dili unsurlarını yansıtıyor.
Karakterler ve Anlatım
Karakter Tasviri: Karakterler tipik masal karakterleriyle benzerlik gösteriyor. İyi kalpli avcı, kötü cadı ve büyü gibi klasik masal unsurları mevcut. Avcı dürüst, yardımsever ve cesur; cadı ise kıskanç ve kötü niyetli olarak tasvir edilmiş.
Diyaloglar: Diyaloglar kısa ve özdür. Karakterlerin niyetleri ve duyguları doğrudan ifadelerle anlatılıyor.
Anlatı Teknikleri
Olay Örgüsü: Olay örgüsü klasik masal anlatısına uygun şekilde ilerler. Bir başlangıç problemi, bu problemin çözülmesi için macera ve sonunda karakterlerin çözüm bulması ile geleneksel bir yapıya sahiptir.
Gerilimin Tırmandığı Nokta: Avcının hazineyi kaybetmesi ve ihanete uğraması, masalda gerilimin yükseldiği nokta olarak görülebilir. Bu kısımda okuyucunun empati kurması sağlanır.
Çözüm ve Sonuç: Avcının zekası ve cesareti sayesinde sorunlar çözülür ve mutlu sona ulaşılır. Bu, masalın öğretici ve pozitif mesaj veren bir sonla bitmesini sağlar.
Tema ve Mesaj
Tema: İyiliğin ödüllendirileceği, kötülüğün ise cezalandırılacağı masalın merkezindeki mesajlardan biridir. Ayrıca sevgi ve güven temaları işlenmiştir.
Öğretici Mesajlar: Masal, dürüstlük, yardımseverlik ve cesaret gibi değerleri öne çıkarır. Kötü niyetin mutlaka cezalandırılacağı mesajı verilir.
Sonuç olarak, „Yabani Ot“ masalı dilbilimsel açıdan sade, anlaşılır ve akıcı bir dille yazılmıştır. Masal, klasik anlatım teknikleri ve temaları ile çocuklara ahlaki değerler öğretmeyi hedefler. Dil, masalın akıcılığını sürdürürken aynı zamanda okuyucuya güçlü bir hayal gücü ve empati kurma fırsatı verir.
Bilimsel analiz için bilgiler
Gösterge | Değer |
---|---|
Numara | KHM 122 |
Aarne-Thompson-Uther Endeksi | ATU Typ 567 |
Çeviriler | DE, EN, DA, ES, PT, IT, JA, NL, PL, RO, RU, TR, VI, ZH |
Björnsson tarafından okunabilirlik indeksi | 42 |
Flesch-Reading-Ease Endeksi | 0 |
Flesch–Kincaid Grade-Level | 12 |
Gunning Fog Endeksi | 19 |
Coleman–Liau Endeksi | 12 |
SMOG Endeksi | 12 |
Otomatik Okunabilirlik Endeksi | 10.3 |
Karakter Sayısı | 11.350 |
Harf Sayısı | 9.296 |
Cümle Sayısı | 156 |
Kelime Sayısı | 1.658 |
Cümle Başına Ortalama Kelime | 10,63 |
6'dan fazla harf içeren kelimeler | 520 |
Uzun kelimelerin yüzdesi | 31.4% |
Toplam Heceler | 3.958 |
Kelime Başına Ortalama Heceler | 2,39 |
Üç Heceli Kelimeler | 670 |
Üç Heceli Yüzde Kelimeler | 40.4% |